forumbir
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

forumbir

Hem eğlenceli hem de öğretici bir forum.Paylaşımın Yeni Mekanı
 
AnasayfaGaleriLatest imagesAramaKayıt OlGiriş yap

 

 unesco 2007 Mevlana yılı ilan etti

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
Admin
Admin
Admin
Admin


Erkek
Mesaj Sayısı : 264
+rep :
unesco 2007 Mevlana yılı ilan etti Left_bar_bleue100 / 100100 / 100unesco 2007 Mevlana yılı ilan etti Right_bar_bleue

Kayıt tarihi : 14/01/09

unesco 2007 Mevlana yılı ilan etti Empty
MesajKonu: unesco 2007 Mevlana yılı ilan etti   unesco 2007 Mevlana yılı ilan etti Icon_minitimeÇarş. Şub. 04, 2009 10:43 am

13. yüzyılda yaşamış bir İslâm âlimi olan Mevlânâ Celaleddin Rumi
Hazretleri, hoşgörüsü, insanlığa yaklaşımı, insan sevgisi ile tüm insanlığa
örnek teşkil etmiş, yazdıkları ve söyledikleriyle yüzyıllar ötesine
ulaşabilmiş mümtaz şahsiyetlerdendir. O her dilden, her dinden, her renkten
insanı kucaklamasını bilmiş, insanlığın hoşgörü ve sevgi sembolü olmuş yüce
bir kamettir. Bugün hâlâ kaynağını İlâhi ışıktan almış, sevgi, hoşgörü ve
akıl üçgeninde neşvünema bulmuş, düşünceleri dilden dile dolaşmakta,
insanlığa rehberlik etmektedir.


Mevlânâ Celaleddin Rumî, peygamber edalı tebessümlerin karanlık çağlara
yansıttığı ışık kaynaklarından biridir. Onu tanıyan, onun sevgi iklimine
adım atan İlâhi aşk yolundaki çileli yolculuğa ilk adımını atmış sayılır.
Onun sevgi çemberinin bir ufak halkası olmayı başarabilmiş olanlar kâmil
insan olma, yüksek ahlâka ulaşma yolunu bulmuş demektir.

İşte insanlığa ahlâkı, ilmi, hikmeti, sevgiyi öğreten Hz. Mevlânâ'nın
hayatından ibret alınması gereken birkaç hadise...

ŞU ALTINLARI ÇAMURA ATIN

Günlerden bir gün devrin Selçuklu sultanlarından biri kabul etmesini arzu
ederek Hz. Mevlânâ'ya birkaç kese altın göndermişti. Hz. Mevlânâ'nın
talebelerinden biri altınları alıp Hz. Mevlânâ'ya arz edince, Mevlânâ
talebesine döndü ve, "Beni gerçekten seviyorsanız bu altınları dışarıdaki
çamurun içine atınız!" buyurdu. Talebesi, Hz. Mevlânâ'nın bu isteğini emir
telakki edip, hiçbir sual dahi sormadan yerine getirdi. Bu olaya şahit olan
bazı kimseler, çamurun içine atılan altınları toplamak için hiç vakit
kaybetmeden çamurun içine dalmışlardı. Fakat kısa süre sonra üstleri,
başları, yüzleri çamurdan görünmez hâle geldi. Mevlânâ, talebelerine,
onların bu vaziyetlerini göstererek; "Bu altınlar, şu gördüğünüz dünya
ehlinin üstünü başını batırdığı gibi, âhiret ehli olanların da kalbini
kirletir. Çeşitli günahlara sevk edip ibadetlerden alıkoyar. Bunun için
dikkat edilmesi gereken nokta; hırs ve tama yapmadan kanaat üzere
bulunmaktır. Dünyada, âhiret saadeti için çalışılmalı, kazanılmalıdır. Çünkü
İslâm, insanlara faydalı olmayı emreder. Dünyadaki saadetlerden biri de
helâl kazanmak ve bu kazancını hayır ve hasenat yaparak âhirete
göndermektir. Asıl sermaye ise ilim, amel, ihlâs ve güzel ahlâk sahibi
olmaktır." buyurdu.


SEN YAZMAYI KABUL EDERSEN BEN DE SÖYLERİM!

Mevlânâ, Konya'ya geldikten sonra Tebrizli Şems ve Kuyumcu Selahaddin adıyla
bilinen iki önemli şahsiyetle yakın dostluk kurmuştu. Önce Şems'in Konya'dan
ayrılışı; ardından Selahaddin'in vefatı Mevlânâ'yı çok üzmüştü. Allah, çok
geçmeden ona bir dost daha gönderdi. Bu kişi, Çelebi Hüsameddin'di.
Mesnevi'nin meydana gelmesine o vesile olacaktı.

Çelebi Hüsameddin, Konya medreselerinde hocalık yapıyordu. Mevlânâ'ya
bağlandıktan sonra aralarında büyük bir yakınlık doğdu. Mevlânâ, o güne
kadar gazel türü şiirler yazıyordu. Bunlar büyük bir kitabı dolduracak kadar
çoğalmıştı. Çelebi Hüsameddin, onun daha büyük bir eser yazacak duruma
geldiğini hissetmişti. Bu konuda onu teşvik etmeyi düşünüyordu.

Bir gün Konya'nın Meram bağlarında geziyorlar, Mevlânâ şiirler söylüyordu.
Çelebi Hüsameddin, tam zamanıdır, diyerek düşüncesini söyledi:

- Efendim, dedi. Bugüne kadar gazel tarzında pek çok şiir söylediniz. Sizi
sevenler, sizden yeni bir eser bekliyorlar. Böyle bir eser yazsanız da sizi
sevenler, onu okuyarak doysalar.

Mevlânâ, aslında buna hazırdı. Sarığının kıvrımları arasından bir kâğıt
çıkararak Hüsameddin'e uzattı. Bu kâğıtta, Mesnevi'nin ilk beyitleri
yazılıydı.

Hüsameddin'e:

- Oku, diye buyurdu. Çelebi Hüsameddin, Mesnevi'nin girişinde bulunan ilk on
sekiz beyiti büyük bir coşkuyla okudu. Tam da arzu ettiği gibi bir eserdi.
Okuyup bitirdikten sonra Mevlânâ'nın ellerine sarıldı.

- Efendim, dedi. Gönülden dilerim ki; bu şiirin devamını da söyleyin.
Mevlânâ:

- Bir şartla, dedi. Sen yazmayı kabul edersen ben de söylerim.

- Buna hazırım, dedi Hüsameddin. Mevlânâ, 19. beyitten itibaren söylemeye
başladı. Çelebi Hüsameddin de kaleme aldı. Kitap bittiğinde cilt sayısı
altıya, beyit sayısı 25.618'e ulaşmıştı.

MEVLÂNÂ'NIN AZ BİLİNEN BİR YÖNÜ: MEVLÂNÂ MÜSPET İLİMLE DE İLGİLENDİ

Mevlânâ Celaleddin Rumî sadece dinî ilimlerle değil aynı zamanda müspet
ilimlerle de ilgilenmiş, eserlerine de bu durum yansıtılmış- Onun özellikle
Mesnevi adlı eserinde bahsettiği mevzular arasında Dünya'nın kendi ekseni
etrafında dönmesi, atom gibi konuları sayabiliriz. Mevlânâ, Mesnevi'sinde
Dünya'nın kendi ekseni etrafında dönmesi ile ilgili şunları söyler:

Dolap gibi dönüp duran gökten kıyas tut. Onun dönmesi nedendir?

... Ey gök, ne vakte dek yerin etrafında dönüp duracaksın?

... Bu gökyüzü de elinde olmaksızın dönüp durmada."

Yine Mesnevi'de yer alan bazı beyitlerde günümüzün bilim adamlarını dahi
şaşırtacak biçimde atmosferi bir yumurtanın beyazına, dünyayı ise bu
yumurtanın sarısına benzetmekte, dünyanın uzayda boşlukta durduğuna işaret
etmekte, ayrıca mıknatıs ve kehribar örneğini vererek yer çekiminin
varlığına değinmektedir.

Mevlânâ'nın değindiği bir diğer konu da atomdur. Mevlânâ atom için "zerre"
kelimesini kullanarak henüz yakın zamanda keşfedilen "atom, atomun yapısı ve
atomun patlaması"na gönderme yapmaktadır. Mevlânâ'nın zerrenin (atomun)
içindeki güneşin (atom çekirdeğinin) "patlaması hâlinde her tarafın yerle
bir olacağından bahsetmesi" ve bu çekirdeği de "kuzu postuna bürünmüş
aslan"a benzetmesi oldukça ilgi çekicidir.

---------------------------------------------------------
Mevlânâ, tahsil için, Konya'dan bir gün yine, <
Şam'a gidiyordu ki, uğradı Nusaybin'e. <
<
Hıristiyan papazlar, bir yere gelmişlerdi, <
Acâyip istidraçlar, halka gösterirlerdi. <
<
Gösteriş yapmak için, hazret-i Mevlânâ'ya, <
Bir oğlan çocuğunu, uçurdular havaya. <
<
Celâleddîn-i Rûmî, bir duâ etti o an, <
Havada kala kalıp, düşmedi yere oğlan. <
<
Feryâd ediyordu ki, korkusundan o çocuk; <
"Düşüp de öleceğim, indirin beni çabuk! <


Çok uğraştılarsa da, papazların birçoğu,
Hiç indiremediler, havadan o çocuğu.

Oğlan bağırdı ki: "Sizin yanınızdaki,
O zâtın duâsıyla, işbu hâl oldu vâki.

Ancak onun duâsı, kurtarır beni bundan,
Yoksa helâk olurum, yere düşüp buradan."

Papazlar bil-mecbûri, ona gelip bu kere,
Dediler: "Duâ et de, o çocuk düşsün yere."

Buyurdu ki: "Hiçbir şey kurtarmaz o çocuğu,
Kelime-i şehâdet, kurtarır yalnız onu."

Oğlan bunu duyunca, sevinip bu habere,
Kelime-i şehâdet, söyleyip indi yere.

Papazlar bunu görüp, hayrette kaldı hepsi
Ve insâfa gelerek, îmân etti




Mesnevî'den

(Birinci cilt ilk 10 beyit)

Duy, sikâyet etmede her an bu ney, Anlatir hep ayriliklardan bu ney,
Der ki feryâdim kamisliktan gelir, Kim isitse gözlerinden kan gelir.
Ayriliktan parçalanmis bir yürek, Isterim ben., derdimi dökmem gerek...
Kim uzak tuttuysa yârdan canini, Öyle bekler, öyle vuslât anini.
Her mekânda agladim, âh eyledim, Kim ki gördüm, cümleyi dost belledim.
Herkesin zanninda dost oldum ama, Kimse talip olmadi esrarima.
Hiçdegil, feryadima sirrim, uzak, Asina ol nura, nerde göz kulak?..
Ten canin aynasidir, hem can tenin, Lâkin olmaz can gözü her kimsenin...
Ask ates olmus dökülmüstür ney'e, Cezbesi aska karismistir mey'e.
Yârdan ayri dostu ney dost kildi hem, Perdesinden perdemiz yirtildi hem...

Beni kamisliktan kestiklerinden beri feryadimdan erkek,kadin... herkes aglayip inledi.
Ayriliktan parça parça olmus,kalb isterim ki,istiyak derdini açayim.
Aslindan uzak düsen kisi,yine vuslat zamanini arar.
Ben her cemiyette agladim,inledim.Fena hallilerle de es oldum,iyi hallilerle de.
Herkes kendi zanninca benim dostum oldu ama kimse içimdeki sirlari arastirmadi.
Benim esrarim feryadimdan uzak degildir,ancak (her) gözde,kulakta o nur yok.
Ten candan,can da tenden gizli kapakli degildir,lakin cani görmek için kimseye izin yok.
Bu neyin sesi atestir,hava degil;kimde bu ates yoksa yok olsun!
Ask atesidir ki neyin içine düsmüstür,ask coskunlugudur ki sarabin içine düsmüstür.
Ney,dosttan ayrilan kisinin arkadasi,haldasidir.Onun perdeleri, perdelerimizi yirtti.
Ney gibi hem bir zehir,hem bir tiryak,ney gibi hem bir hemdem, hem bir müstak kim gördü?
Ney,kanla dolu olan yoldan bahsetmekte,Mecnun askinin kissalarini söylemektedir.
Bu aklin mahremi akilsizliktan baskasi degildir,dile de kulaktan baska müsteri yoktur.
Bizim gamimizdan günler,vakitsiz bir hale geldi;günler yanislarla yoldas oldu.
Günler geçtiyse,geçip gitsin;korkumuz yok.Ey temizlikte naziri olmiyan,hemen sen kal!
Baliktan baska hersey suya kandi,rizki olmiyana da günler uzadi.



Vasiyeti Yine derler ki: Mevlânâ daha hasta döşeğinde idi. Yedi gün yedi gece hadden aşırı deprem oldu. Birçok evler ve bağların duvarları yıkıldı. Dünya birbirine girdi. Yedinci depremde dostlar feryat ederek Tanrı'dan yardım dilediler. Mevlânâ: «Evet, zavallı toprak, yağlı bir lokma istiyor. Bunu vermek lâzımdır,» buyurdu ve sonra da arkadaşlara şöyle vasiyet etmeğe başladı: Ben size, gizlice ve açıkça Tanrı'dan korkmayı, az yemeği, az uyumayı, az söylemeyi, günahlardan çekinmeyi, oruca, namaza devam etmeyi, daima şehveten kaçınmayı, halkın eziyetine ve cefâsına dayanmayı, ayak takımıyla ve akılsızlarla düşüp kalkmaktan uzak bulunmayı, kerîm olan dinibütün kişilerle olmayı vasiyet ederim. Çünkü insanların hayırlısı, insanlara faydası dokunandır. Sözün hayırlısı da az ve Öz olanıdır.

Ham,piskinin halinden anlamaz,öyle ise söz kisa kesilmelidir vesselam.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://forumbir.eniyiforum.net
 
unesco 2007 Mevlana yılı ilan etti
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
forumbir :: KİŞİSEL GELİŞİM :: Genel Kültür-
Buraya geçin: